Haşhaş'ın türküleri Fransız sinemalarında!

Meyhaneci türküsü "La femme du Vème" (Gizemli Kadın) filminde kullanılınca adı günlerce manşetlerden inmedi. Aynur Haşhaş'la müziğini ve sonrasında yaşanan gelişmeleri konuştuk...

Sesinizi fark etme hikayeniz nasıl başlıyor?

Aslında ailem aracılığıyla sesimi keşfettim. Babam türkü söylemeyi severdi, küçükken bana da söyletirdi. 5 yaşındayken “Karlı Dağlar Karanlığın Bastı mı?” uzun havasını okumuştum. Biraz iddialıydı. Herkes çok beğenirdi. Okmeydanı çocuğuyum ben. Ortaokulda müzik hocam konservatuarda Nida Tüfekçi'nin asistanlığını yapıyordu. Sesimi keşfetti ve benim hayatımı değiştirdi. Babam albüm yapmama yaşım küçük olduğu için izin vermiyordu. Akademisyen anlayışı ile düşünüyordu. Okulda bu işi öğrenmemi istedi. Sanatı ve sanatçılığı doğru öğretti. Babam kamyoncuydu ve zeki bir insandı. 1983 yılında konservatuara girdim. Okula girerken Arguvan Uzun Havası’nı okumuştum. Şan eğitimi alıp almadığımı sorduklarında da "Babam lastik şamyelinden diyafram yapıp öyle öğretti" demiştim.

Modern müzik yapmayı düşündünüz mü?  

İlk albüm teklifimi Anadolu rock üzerine aldım. Türkülere alışığım, denemeler yapıyorum, bunlar beni klasikleştirmez. İyi bir opera dinleyicisiyim. Opera yapmak isterdim. Şimdi bile opera çalışıyorum. Hem soprano hem de mezzo soprano ton verebiliyorum. Yorumumun kimseye benzemesini istemedim, ilk solo albümüm de 1993 yılında çıktı.

Yapımcı Sesimi Dinlerken İlahı Bir Aşk Yaşadığını Söyledi

Fransızların sizi nasıl keşfetti?  

Tamamen dinleyicilikten. Dinleyen Fransız, Türk değil. Etnik müzik yapmanın avantajı işte bu! Size denk gelebiliyorlar. Türkiye'ye ait Anadolu müziği yapıyorum. Sonuçta Türkiye'de hiçbir dizide şarkı okuma teklifi almadım. Türkiye’de o oluşumda olmayınca olmuyor. Yapımcı Pawel Pawlikowski mail attı. Youtube'da gezerken denk geldiğini belirtti. Mailde şöyle yazmıştı:

“Sesinizin hayranıyım. Bütün türkülerinizi biliyorum. Sizi dinlerken ilahi bir aşk yaşıyorum. Bir film yapıyoruz. Burada da sizin sesinizi mutlaka kullanmak istiyorum." Mailin ardından senaryoyu gönderdiler. Oyuncuları tanıyordum. Senaryoda ise sesimi kullanabilecekleri bir yer olmadığından filme benim için 8 dakikalık yeni bir sahne açtılar. Filmi bitirmiş olmalarına rağmen… Benim sesimin olduğu sahne şöyle gerçekleşiyor: “Adam aşık olduğu kadının peşinden gidiyor. Pasaportunu kaybediyor ve orada Türk kafesine oturuyor. Tam girip oturduğunda Meyhaneci şarkım çalmaya başlıyor.”  Çok gurur verici bir olay. Sanatsal anlamda isteyerek ve sevgiyle gelen teklifleri seviyorum.

İstanbul'un Edith Piaf'ı lakabını kim takıyor?

Filmin galasına gidemedim Fransa'da yaşayan arkadaşım katıldı. Ona " Edith Piaf'ı gibi... Sesine bir sürü şey yapıyor ve çok farklı kullanıyor" diyorlar. Ben de hep onun gibi siyah giyerim ve sallanarak şarkı söylerim.

 

Bu olayın neden sizi bu kadar geç bulduğunu düşündünüz mü?

Hayır. Vakit bu zamanmış diyorum. Demek ki bu olgunlukta olması gerekiyordu. Bu işler sadece Türkiye'de zor.

Siz ilk kez izlediğinizde ne hissettiniz?

Kendimi dinlerken etkilenirim ve bir yabancı gibi dinlerim. İlk izlediğimde sahnede etkilendim. O duyarlılığı sevdim. Yönetmen "Fransız bir kadın sesi kullanacağım" diyebilirlerdi. İnsanlar senin sanatçı kimliğin ve sesin ile ilgileniyorlar. Galada sesim duyulduğu an salonda sessizlik olmuş. "Kim bu kadın?" diye sormuşlar.

Şarkının Fransızca sözlerini öğrenmişler mi?

Tabi ki... Klipte efemine başına rakı sofrasında oturuyor. Bu da yapımcının ilgisini çekmiş. Ama benim yaşam tarzını öyle. “Cinsiyet yoktur, can vardır”. Anadolu kadını kendi toprağında erkeği ile eşit yaşar. Pawel Bey’in asistanı aradığında da ona aynısını söyledim.

Türk yönetmenlerden size teklif geldi mi?

Gelmedi, gelmez de dizi yönetmenleri bir kaç firmaya teslim ediyorlar işleri. Ben farklı işler yapan biriyim elektronik alt yapılarını Anadolu müzikleriyle birleştirdim. Nezih Ünen'in Anadolu'nun “Kayıp Şarkıları” filminin açılış şarkısı bana aittir. Yönetilmesi zor biriyim. O şarkı nasıl bir duygu vermesi gerekirse zaten hissederim Kimse idealist düşünmüyor burada. Hep bildik isimler üzerinden dönüyor işler.

'Telif parası ile kendime pasta ve çay ısmarladım'

Telif hakkınızı aldınız mı?

Onlar bana “Telif ister misiniz, ne kadar” diye sordular ben de "Hiçbir şey istemiyorum. Duyguya dair aradınız. Profesyonel arasaydınız param isterdim. Sesimi benden daha fazla anlatan birinden istemem para" dedim. "Ama kullandığımız iş için gerekli" dediler. İki bin euro aldım. Gelene gidene kadar 700 Euro'su kesintiye uğradı. Bir kısmını sözü yazan kişinin torununa gönderdim. Birazını ozan arkadaşıma… Kalanıyla kendime pasta ve çay ısmarladım. (gülüyor) içtenliği görünce para da istemiyorsunuz. Ne kadar isteyeceğimi bilecek kadar bu camiada yaşadım.

Eda Salmaz

[email protected]